Ana Sayfa Kalemimden Animeler Kitaplar Mangalar Filmler Diziler Mimler

17 Ekim 2015 Cumartesi

haven | dizi.




Bazısı için güz, yazın sıcak tonlarının hatırasıdır. Özlem duyulan güneşli günlerin son demlerinin yaşanıp, teker teker, bir yaprak olup toprakla buluşup kaybolmasıdır. Buhar olup yok olurken renkler, sine çeker tabiat hasret kaldığı uykusuna, sine çeker hûlyalarına. O an solar gider renkler, bir hiçmişçesine. Bir hiçmişçesine terk ederler yedi arşı, bir hiçmişçesine götürürler armağanlarını. Lâkin hiçbir an solup gitmez umutlar çatan güzle, oysa vedaların tonudur güz. Yitirirken kır çiçekleri şenin rengini, tadarlar faniliğin tonunu. Yine de umut doludur insan güzde; baharda dirilmeyi beklenen taze umut tomurcuklarının muhafızıdır güz. Kimse bilmese de o; suskun tonuna sineye çekilmiş halde durur pürsükût vaziyette. 
-river.

Benim için son beş yıldır sonbahar denildi mi aşağı yukarı aklıma ilk gelen sıcak çikolata, iyi bir kitap, uzun kollu giysiler, yağmur ve bunların yanında gidecek takip ettiğim dizi ve animeler olmuştur çoğu an. Okul stresi olsa da asla bıkmayacağım mevsimdir sonbahar. Kimiler için kederin renginin olmuştur; bu nedenle hazan denildi mi akıllarda bir veda çağrışır anında. Özlem duyulan anlar, güneşin son dokunuşları altında griye çalan gökkubbeyi kuşatan kasvetli bulutlar ile şehrin; hepsini yutan boğuk ezgileri. Geçen senelerde değişen o denli çok şey oldu ki, şimdi dönüp baktığımda gerçekten beş sene mi geçmiş diyorum. Belki ileride bu satırlarımı dönüp okuduğumda da aynı hisleri barındıracağım, gökkubenin soluk griyi tonunu cüppe edinerek üzerini geçinmiş bir hazan vakti. Aslında diyeceğim çok söz olsa da, bazen sevdiğim küçük parçaları ifade etme konusunda yetersiz kalıyor, sadece sevdiğimi söyleyerek gönlümde oluşturduğu izi bir çift kelimeye sığdırmaya çalışıyorum. Sonbaharları da benim için öyledir, ne denli anlatacak çok kelimem olsa dahi, hep bir noksanlık kalır, durur kenarda. Elbette bu defa sayfamın kapısını sonbaharı anlatmak için aralamadım, Bu defa geçen yıllar boyu her seferinde hazanıma eşlik eden çok sevdiğim bir diziye yer vermek için araladım. Adı mı ne? O hâlde sizi şöyle buyur edeyim;
şayet benim gibi esrarengiz kasaba öykülerini, gizemli olayları vede birazda polisiyeyi seviyorsanız, keyif duyacağınızdan şüphe etmem; Haven'dan. Öncelikle anlatmaya başlamadan evvel ufak bir fangirl havası estirip minik spoilerler verebilirim, haberiniz olsun. Ne denli spoilerı seven biri dahi olsam (evet meraklıyımdır, bu yönden sevdiğim bir yapım hakkında spoiler almaktan çekinmem. aksine mutlu da olurum, izlerken bir an evvel o sahnenin gelmesini beklerim) spoilerdan kaçınmaya çalışacağım ki birazda örümcek ağına dönmüş bu kurgunun içinde siz kendinizi kaybedip izlerken çözmeye çalışın.



Tür: Suç, Dram, Fantastik (ve river'ın görüşüyle listede bu da olmalıydı dediğim: Komedi. Zira dizi cidden komedi unsurlarını bünyesinde güzel harmanlayıp barındırmış. Karakterlerin her birinin kendince esprili yönleri var.)


Konu: Olayımız Maine'in Haven (Sığınak) adlı bir kasabasında geçer, hani ufak, herkesin birbirini tanıdığı, kasaba hakkında gelişen olayları kendi çapında duyuran ufak sevimli sahil kasabaları vardır ya, işte Haven'da onlardan biri. Bir olay için kasabaya gelen FBI ajanımız Audrey Parker kısa süre sonra Haven'ın göründüğü gibi bir kasaba olmadığını anlar. Havayı kontrol eden bir insan, fiziksel hislerden arınmış bir adam ve daha nice doğaüste güce sahip olduğu takdirde bunu diğer herkesten saklayan güçlerinden ötürü "sorunlu" olarak adlandırılan esrarengiz aile geçmişine sahip kasabalılar ile tüm bunlara adını taşıyıp bir liman, sığınak olan Haven. 


Audrey Parker; rolü ile Emily Rose Haven'da karşımıza çıkıyor. Audrey olayların merkezinde ki karakterimiz. Her şey Haven'a gelişi ile başlıyor, başta duruma şaşıran Audrey, kısa süre sonra kabulleniş Haven'ın ardnda ki gizemi çözmeye çalışıyor. Lâkin Audrey'nin Haven'da kalma nedeni sadece gizemli olaylar olmuyor, gördüğü bir resimde buna etken oluyor. Yirmi yedi yıl önce tıpkı kendisine benzeyen Lucy Ripley adlı bir kadının; yirmi yedi yıl önceki cinayette yer aldığını öğrenmesiyle, yetimhanede büyümüş kızımız gerçek ailesinin Haven'da olabileceğini düşünüyor. Ne var ki, olaylar Audrey'nin düşündüğünden farklı bir şekilde gelişiyor. Yirmi yedi yıl önce ki cinayette Kolorado'lu çocuğun yanında yer alan kadının annesi yerine kendisi olduğunu ve Haven'a ilk gelişi olmadığını öğreniyor. 


Amaaa, yine de bu sahneyi koymazsam olmazdı. ^^
(Nathan'ın Audrey'i hissedebildiğini,
öğrendiği an
)
Nathan Wournos; (Lucas Bryant) Seride ki ciddi adamımız, sahiplenici elamanımız ve aşığımız (aşığımız dediğime bakmayın aslına seri boyunca sevdiğim çiftler arasına girmez velâkin bazı olaylar döngüsünden mütevellit ön planda olmuştur bu ağabimiz) Bunun haricinde Audrey'i kasabaya alıştırıp, ileride "sorunlu" kişilere yardım etmek için partneri olmasıyla olay yerine birlikte gidip sorunları çözmeye çalışırlar. Nathan'da sorunlu insanlardan birisidir. Bu sebeple fiziksel hislerden yoksun olduğundan, herhangi bir şey hissetmez. (SPOİLER İÇERİR: Hooppp River, fangirl havasına bağlar; aslında serinin başında Nathan karakterini çok sevmiştim, ne denli ciddi adamı oynasa da kendince bir espri yönü vardı, bu nedenle ileride Audrey ile olan kimyalarına bayılmıştım. Normalde romantizm konulu yapımlar izleyemem. Beni bayar, sıkar, her konuda birbirini tekrar eden klişeliğe dem vurmuş sözlerle, bakışmalar. Fakat Nathan ile Audrey'nin ki bambaşkaydı. Tek Nathan'ın sadece Audrey'i hissedebildiği için değil. Evet. Evet millet! Nathan tek Audrey'i hissedebiliyor. Elbet bu da bir diğer Haven sırlarından biri, ne denli sebebini bilsem dahi, beş sezonun havası sönüp uçmasın diye olayın içine fazla girmiyorum şu an. Öte yandan bambaşkaydı dedim keza, ileride bu çift benim için oldukça geri planda kalmıştı dördüncü sezon itibariyle.)

Nathan'ın hissedemediğini söylemiştik. || Haven 1. Sezon, 1. Bölüm.




Duke Crocker: Gelelim Riv'in en sevdiği karakterlerden birine, Eric Balfour'un canlandırdığı Duke
Crocker. Duke serinin, rahat, sivridilli, açık sözlü, bazen sinir bozucu, umursamaz gibi görünse de herkesten çok değer verdiklerini düşüp yardıma koşan bir karakterimiz. Tabii millet onun bu huyunu biliyor, adam rahat insan, saklayacağı bir şey yo-... demeyeceğim, Duke'un da herkesten gizlediği bir sırrı vardır. Bu da ailesinin lanetidir. Sorumlu birinin sorununu çözüp laneti kaldırabilir, böylelikle o "sorun" artık hiç var olmamış olur. Tabii Duke bunu serinin ilerleyen kısımlarında öğrenecektir. Lanetinin özelliği nedir, nasıl ortaya çıkmıştır kısımlarını demek istesem de demiyorum, ama şunu diyebilirim ki, Audrey ile Nathan çiftini gözümde gölge de kalmasının sebebi, Duke ile Jennifer'dır. 


şapkalı olan Dave, defter tutan Vince
Gelelim bir diğer sevdiğim karakterlere; ayıramıyorum bunları ben ya. Hani evvelden bahsetmiştim ya, bir kasaba düşleyin ufak bir gazetesi olsun diye, buyrun efendim Haven gazetemiz ve başındaki Dave ilke Vince kardeşler. Bu adamların birbirleriyle didişmelerine bayılıyorum, tam bir kardeş örneği. Kardeşim olduğundan olsa gerek, bana çok samimi geliyor bu iki ihtiyarın fikir ayrımları. Tabii birde çevredeki kişiler Haven'ın sırrını bilip, kasabadan karmaşa çıkmasında, devlet insanları kobay olarak kullanmasın diye kasabayı korumak maksatlı gazeteye yayınladıklar uydurma haberler var. Bunların başında sık, sık rastlayacağımız "gaz kaçağı" uydurması geliyor. Hatta şöyle bir muhabbet geçmişti bir bölüm onu da not edeyim. Şimdi bulamayacağım.
Vince: Endişelenme Audrey biz gazeteyle olayı üstünü kapatır, gaz kaçağı olarak yazarız.

Dave: Hep gaz kaçağı olarak yazıyoruz! Tavuklara ne demelisin?
Vince: Sürekli tavuklara suç atıp duruyoruz. 
Açıkçası karakterler epey bir fazla, yalnız sezonun başından beri daim olan karakterleri hakkında not etme gereği duydum. Son sezonu olduğu  için bahsedesim geldi. Normalde dizi, anime, film tanıtımları pek yapan biri değilimdir. Yalnız ben de izlenim bırakan konuları bahsetmeyi severim. Şayet sizde gizemli olaylar hakkında öykülere meraklıysanız, Haven'ı açıp izleyin, Haven'a uğrayın. Dizi ile rahatsız olduğum tek bir konu var, aslında Haven ile ilgili değil ama genelde yapılan kıyaslamayla alakalı. İlk başladığımda çoğu kişi Fringe'e benzettiğini, ikisinde de sarışın bir ajan olduğunu, ikisinde de gizemli olaylar geçtiğinden söz etmişti. Açıkçası her iki diziyi de severek takip eden biri olduğumdan kurgusal olarak oldukça farklı olduklarını söylemem lazım. Bu nedenle aklınızda eğer ki bir ön yargı var ise, hiç bir ukde barındırmayın derim. Nefis bir Stephen King kurgulu yapımı açın izleyin efendim.

4 yorum:

  1. Takipteyiiim. En kısa zamanda yazılarını da okumaya geleceğim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah, çok teşekkür ederim ki. :)
      Yüzümde bir gülümseme oluştu.
      Ayrıca hoş geldin Karga ve Kız. ^^

      Sil
  2. kalemin çok iyi river!!!.. Güzden girdin, hazan ile devam ettin Heaven'e bağladın, çok beğendim, imrendim, eline kalemine sağlık ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu an ne desem inan ki bilemedi ama gece gece yüzümde ki gülümseme olup çıktığını söyleyebilirim sanırım, zira ekranda yorumuna baktıkça mutlu oluyorum. ^^ Gönülden teşekkür ederim ki, yüreğinden ve kaleminden düşen her bir lafızına karşı. Yeniden sağolasın Kore Fenomeni. :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz