Ana Sayfa Kalemimden Animeler Kitaplar Mangalar Filmler Diziler Mimler

6 Ekim 2015 Salı

Notlar dizisi.


Garfield'ın pazartesileri sevmediğini bilmeyen yoktur sanırım. Küçükken karikatürlerini severek okur ve her an pazartesiye verdiği tepkiye güler, eğlenirdim her seferinde. Yanlış anlamayın günler ile bir alıp veremediğim yok, sadece talihsiz serüvenler dizisinden fırlama anları hep pazartesilerden çektiğimden bir nevi nihayetinde iç döküntüsü olarak buraya yazma gereğinde bulundum. Sabah erken uyanacağımdan hazırlıklı olarak bir gece öncesi erken yatma alıştırması yaparak anı geçirmiştim, işe yaradı mı derseniz, yanından geçmez, öyle ki kendimi bir ara kahve ve nutella ikilisini sayarak bularak nasıl uyuduğumu anlamadığım gibi, sabahın kör saatinde sadece doktor randevum var diye yetişmek için uyandırıldım. Bunda bir şikayetim olduğunu söyleyemeyeceğim, ne denli kafamda ki sesler
"boş ver gitsin Riv. bildiğini yap, rüyanın en heyecanlı yerindesin, bak Spike* (cowboy bebop*) çıkıp gelmiş. Adam animede ölmüştü, taa rüyana kadar gelmiş. Ölüyü arda bırakmak olmaz" diye söylenmeme rağmen kendimi the walking dead dizisinde zombi rolünü üstlenmişçesine yarı uykulu vaziyette sallana sallana yürü vaziyette durakta buldum. Başta her şey güzeldi, hatta genelde otobüsü kaçırma, yada ucu ucuna yetişmek için maraton koşucusu rolünü üstlendiğimden olsa gerek tam vaktinde yetiştiğim için içimden Jeff Buckley'in  Hallelujah parçasını mırıldanır halde, anime karakterlerinin sevincini paylaşıp "Banzaiii" diye neredeyse çığlık atacak vaziyette Alice'de ki beyaz tavşanın görevini bırakıp sonunda "geç kaldım" faslını omuzlarımdan indirmenin mutluluğuyla randevuma ulaştığımı sanmıştım ki, sıranın bana gelmesiyle randevumun yanlış kayıt alındığını, öğrenmem bir oldu. Sizi yanıltmasın şimdi, gün açısından sorun yoktu. Problemim şehirler ile alakalıydı. Adana'yı bırakın, Adana'ya yakın bir şehirde bile oturmayan bendenizin randevusu Adana'da çıkmıştı. O nasıl başına geldi Riv  diye sual ederseniz; normalde randevuları internet üzerinden hali hazırda alırdım. Ne var ki evde ki internet problemleriyle telefona başvurmuştum. Yönlendiren elemana tam hastanenin adını üç defa tekrar edip düzeltmenin rahatlığıyla, bu işi hallettim sevinciyle geriye sadece randevu zamanını beklemenin rahatlığı kalmıştı o an. (tabii yanılır!) Her neyse efenim, hem doktor faslından ötürü bu yıl ki devamsızlığıma ilk merhabamı etmiş olmam cabası şöyle bir tarafa dursun, dönüşte hiç değilse eve gidip uyurum kafasıyla, ben eve varana kadar evdekilerin alışverişe çıkması ve anahtarı da unutmam diğer yana dursun. Kapının önünde on yedi, yirmi dakika civarı boş boş beklememi es geçersek, (büyük ihtimal o an yoldan gelip geçen kişilerin bakışları altında mahalle de, kapı önünde çekirdek çitleyip gelip geçene bakan teyzelerden farkım yoktu) o an gözümde gökten inen kurtarıcı makamına erişmiş geveze komşumuzun imdadı ile kendimi içeride bulup derin bir nefes verdim. "Pekâlâ, artık, iyi güzel, bir şeyler rayına ilerliyor sadece evdekilerin gelmesini bekleyeceğim" düşüncesiyle, diken üzerinde ki bekleyişim başlamış oldu. Diken üzerinde olmamın nedeni başkasının evinde rahats edemiyor oluşum değildi, hayır. Beni rahatsız eden, birkaç gün öncesi kapı komşumuzun çöpleri dışarı atmak yerine her seferinde apartmanın kapısının önüne bırakmasından dolayı ki tartışmamızın nedeniydi. (kalabalık apartmanlarda yaşayanlar anlar
Yaklaşık yarım saate yakın komşumuzla olan tıp oyunu sonrası (malumunuz, etrafta bir gerili filmi hakimdi, kuzuların sessizliği sinmişçesine kadın bana bakıyor, ben kadına.) ev ahalisinden birinin ortaya çıkmasıyla kayıp kıta Atlantis'i bulmuş kaşif sevinciyle, yine de tartışmamıza rağmen nazik düşüncesi için teşekkür edip eve varmam bir oldu. Gün elbette burada sona ermedi; her zaman ki rutinliğiyle akıp giderken saatler, benim uyku hayalim yalan, ders notlarım havada, eve neredeyse bir saat sonrası doluşan misafirler ise telaşı oldu. Sonuç mu? Pazartesileri sevmiyorum, ama yinede Garfield'ın tepkilerini eğlenceli buluyorum. Diğer taraftan ise günümü en sevindiren kısım büyük ihtimal kasım ayı başlayacak olacağım kaligrafi kursum olacak. 
Başta kayıt yaptırıp yaptırmama konusunda oldukça kararsız olsam da, geçen yıldan bu yana biraz Barakamon'un etkisi biraz da, yazı ve resim konusunda ki merakımdan mütevellit fırsat bulmanın coşkusunu kucak açtım. 

Not: Hoş geldin beyaz tavşan. Şu yazıyı yazana kadar artık pazartesiyi geride bırakıp salı gününe yelken açmanın vermiş olduğu hisle, yeniden Alice'in saatli, beyaz tavşanın mevkisinin üzerime çöktüğünü hissettim. Neyse, siz bana bakmayın, kendinize iyi bakın. ^^

2 yorum:

  1. Garfield candır :)))
    Gündüz dinlen ki gece rahat edesin ;)))))

    Ayrıca ben de cep telefonlarını sevmiyorummmm :S

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kedi haklı. :)))
      garfield'ın öğütleri pahabiçilemezdir. :)
      zaten ondan ötürü bir tutam üşengeç insan olup çıktım. bir ara rüyamda tüm gün ayaktaydım diye söylendiğimi anımsarım. (ama cidden koşuşturup duruyordum) vede ilk defa cep telefonu konusunda ilk defa fikirdaş birisi buldum!

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz