Ana Sayfa Kalemimden Animeler Kitaplar Mangalar Filmler Diziler Mimler

19 Kasım 2015 Perşembe

Mim; iki yüz yıl sonra

Uzun zamandır bu mimi yapmak istiyordum doğrusu gel gelelim bir türlü fırsat bulamıyordum şu aralar. Ne ara bulabildin ki Riv diyebilen olabilir elbet. Vallahi doğru söze ne hacet der geçerim. dreamella ve deep bu mimi adadıkları vakit çok hoşuma gitmişti. Her ikisine de ayıyetten teşekkür ederim zira geleceğe uzanan ütopik kurgulara hayranımdır. Ne denli klasik yapımlar tutkunu olsam dahi, bilim kurguyu daha iştah açıcı bulmuşumdur da, şimdi burada bilim kurgu hayranlığım hakkında gevezelik edip bıktıracak halim yok, belki ileride bilim kurgu yapımlarına dair de bir yazı yazarım; gelelim mime. Doğrusu ahım şahım yazamasam dahi, aklıma gelen fikriyatları oldum olası kaleme dökmeyi seven biri olmuşumdur, başta madde madde yazdığım kesintiler, şiir denemem gibi ne hikmetse yine bir yazıya dönüştü. Um... Gerçekten başlangıçlarla sorunum var, bunu da fark ettim. Şiir diye başlasam mini öykülere, öykü diye başlasam makalelere dönüşüyorlar. 




19.11.2215
Mavi... 
Maviydi ona göre sonsuzluğun adı, bir deniz kadar derin, arş kadar sonsuz. Genç adam masallarda anlatılan denizin rengini taşıyan gözlerini bulutları kendisine örtü bellemiş donuk gri göğe yönlendirirken boğazını yakan kirli havayı bir kez daha istemsizce ciğerlerine doldurup mırıldandı üzerine uzandığı eski aracın kaputunda. Tıpkı senelere meydan okumuş araç gibi, yer yer çatlayan dudaklarının arasından belli bilirsiz bir tını karıştı sonsuzluğa. "Gri…" Siyahla beyazın alacalı tonlarını sine çekmiş semâ bir sis tabakası altında yutulurcasına donuk ve bir o kadar belirsizdi bakışlarında. Sadece gelip geçen araçların farlarının, yıldızların rolünü alıp aydınlattığı bu belde de zamanın kovalamacası bitmez; tükenirdi ruhunuz göz kapaklarınızı aralayıp ciğerinizi doldurduğunuz ilk havayla. Okyanus mavisi ışıldayan gözleri gri bulutlarla kuşanan karanlıkta bir çift farın parıltısıyla birer boncuk tanesiymişçesine büyürken, kuzguni saçları esen meltemin hafif dokunuşlarıyla dalgalandı. Hayır, bu meltem değildi, olamazdı da. Nitekim suni olarak sağlanan oksijenle dolu bir kürenin içindeyken nasıl olurda bedenin bahar melteminin içini ürperten serinliğini hissetmeyi umabilirdi? Ama yine de buradaydı işte, mavi gözlerini kısa bir an için kapattı ve bir örtü misali tenine değip geçen esintiyi hissetti bedenide. O an Haruto Hisakawa’a rüyalarından birini anlatmasını isteseniz, içinde bulunduğu anı anlatabilirdi size. Bir düşe kavuşmak gibiydi genç adam için, özlem duyduğu rüzgârın bedenini dokunup geçişi içini ürpertse de, kapalı olan gözlerini açarsa şayet gelip geçen düşün son bulacağı düşüncesiyle zihni endişenin tomurcuklarıyla eklenmişçesine, filizlenip sarmaşık misali fikriyatlarını sarmalayacağı anı beklerken, gri göğü kuşatan sahte yıldızlardan biri kayıp düşermişçesine etrafı aydınlattı ansızın. Okyanus mavisi gözleri hayret edasıyla açılıp bir çift mavi boncuğu anımsatırken, beyaz porselenimsi teniyle göğü boydan boya kuşanan ışıklar altında yaşayan bir ölüyü andırıyordu.  Sol eliyle gözlerini alan parıltıyı maskelemeye çalışarak, siper olma çabasına bürünüp kulağını çalan tanıdık tını ile bakışlarını yer çekimine kafa tutan kurşuni renkteki aracın geniş kapısından sarkıp kendisine seslenmeye çalışan delikanlıya yönlendirdi.  Sağ bileğiyle sıkıca tutunduğu kapının girişinden bedenini sarkıtarak boşta kalan sol elini sallayıp 'ben buradayım' dercesine işaret vermeye çalışan delikanlı; eski filmlerden fırlayıp, kendisini kurtarmaya gelen yardım timlerinden farksız görüntü oluşturuyor, sanki onu rüyasından çekip çıkarmaya çalışıyordu. Omzuna kadar düşüp, gevşek bir atkuyruğu olarak toparladığı kar rengi saçları esen meltemde dalgalıyor, tıpkı bir rüzgâra kafa tutarak hürlüğe kanatlarını vuran güvercine benzerken, donuk buz mavisi bakışları bedenini ürperten esintinin kaynağı oluyordu. Hatta Haruto için öyle olduğu da söylenebilinirdi, ruhu bedeninden uzun zaman önce göçmüş, artık sadece birer yaşayan mankenden ibaretmişçesine kendisine bakan ifadesiz simanın ne düşündüğü hakkında tahmin etmesi kesinleştirilemezken yine de, kendini zihin oyunlarında kapalı halde bulup empati yaparken buldu. Heyhat, bu tıpkı şekillenmemiş bir kil yığını hakkında düşünmekten farksızdı. 

"Daha ne bekliyorsun Haruto, balo için peri anneyi mi? Yukarı gelsene!"

 Delikanlının kadifemsi yumuşak sesi, görünümüyle eş değer biçiminde birbirini tamamlayarak, karın yumuşak dokusunu hayalince canlandırmasına vesile olurken mavi gözleri geniş aracın devasa pervanelerinden yayılan esintinin yol açmasıyla dağılan gri bulutlar ardında ki koyu lacivert boşluğa baktı. "Lacivert…" İnce, soluk renkli dudaklarından çıkan belli belirsiz ses tonu arasında tekrardan, çürümüş ciğer kokusuyla karışmış havayı içine zorunlu olarak çekip delikanlının uzattığı merdivenden yukarı doğru; uçan şato*nun merdivenlerini tırmanırcasına acele etmeden çıkarken geride bıraktığı demir yığınları arasında zamanın girdabında çürümeye mahkûm ölüler kentine son defa göz atıp zihnine, kızıl ile grinin buluştuğu yitik şehrin manzarasını resmederken yakasından asılan ince, güçsüz görünümlü bir elle ne olduğunu anlamadan kendisini yukarı; uçan şato olarak adlandırdığı aracın içinde bulmuştu. Beyaz saçlı delikanlı kapıya dayanmış güçlükle nefes alıp verirken, cebinden çıkarttığı, bir yumurtadan daha ufak ve eğri görünümüne sahip beyaz, mini oksijen kapsülünü içine çekerek, artık hızlanan düzensiz kalp atışlarının başını çeken soluk alıp verişini eskiye döndürmeye çabalayarak bedenini, kapanan çelik aracın kapısına dayayıp yere çöktü. 

"Oh, dostum… Sa-… Sana kaç defa bölüm on dörde girişin yasak olduğunu söyleyeceğim!" 
Hızlı nefes alış verişinden kelimeleri teker terke vurgulayarak toparlamaya çalışmasından, ince ses tonu belirsizleşiyor, biten bir plağın boş fısıltılarına dönüşüyordu. Her ne denli fazla bir çaba göstermese dahi, küçüklüğünden beri sahip olduğu albino rahatsızlığına ek olan zayıf vücudu çoğu zamanlar kendisini yaşıtlarının eğlencesinden uzak tutmuş, bir tabloyu anıdran renkli dünyanın içinde bulunmak yerine sadece bakmakla yetinmişti. On sekizli yaşlarında olmasına rağmen şimdiler de dahi özlem duyup sadece kitapların ardından yaşadığı evrene konuk izleyici olarak seyrederken, ilk defa içinde yer almanın heyecanıyla da çarpan kalbi yaşamanın verdiği sevinç ve merak coşkusuna yer edinerek çarpmaya başlamış, göğsünde ufak bir sızıya yer vermişti. Yavaş, yavaş eski haline dönen soluk alıp verişinin güveniyle yutkunup kuruyan boğazını temizlemek isteyip, devam ederken lafızlarına, zihninde dolanan heyecan duygusunun adadığı heyecana mani olamıyordu Kazuki Yukimura. “Babam duysa şu an çoktan bırak kamu hizmetini, gözetim altına alınmıştık bile!” Başını kaldırıp bakışlarına perde çeken beyaz kâhküllerinin altından kızıl ile mavinin bir arada bulunduğu gözlerini, endişeyle karışık öfkeyle arkadaşına yönlendirirdi. Heterokromdan ötürü birbirinden iki farklı göz rengine sahipti delikanlı, bu durum çoğu vakitler Haruto’nun birbirinden hilaf iki beldeyi hayallerine kondurmasına yol açardı. Tıpkı, hakkında öyküler duyup, okuduğu kitaplar hakkında ki mavi gezen Dünyanın rengiyle, bulunduğu kızıl toprakları andıran Mars ile efsanelere konu olan cennet ve cehennem gibi. Ateş parçasıymışçasına ışıldayan kızıl gözü bir an halet-i ruhiyesine çöken öfkeyi sembolize ediyormuşçasına ışıldarken, durgun soluk mavisi gözü, aldırış etmemesini sadece meraktan kızdığını ifade ediyor gibiydi. Doğrusu, öyleydi de; Haruto'ya oranla Kazuki kelimelerin insanı olmuştu. Küçüklüğünden bu yana etrafında ki olaylardan uzak kalıp, seyirci olmanın vermiş olduğu özlemle, hislerini saklamamış kelimelere dökmüştü. Haruto'nun bu durumdan şikâyetçi de olduğu söylenemezdi, aksine Kazuki'nin şeffaflığı hoşuna gider, kendinde ve çevresinde olmayan sahihliği görürdü. Bir ayna gibiydi Kazuki, kimsenin söylemek istemeyip, göstermeye çaba sarf etmediği hissiyatları dökerken kelimelerine, bir yetişkinin geride bıraktığı çocukluğunun şen günleriyle bakardı hayata. Buna rağmen hislerini uçlarında yaşadığından kimi anlar, olaylara gereğinden fazla tepki gösterdiği de olurdu. Birbirini kovalayan saniyelerin sonrası aklına yıldırım misali gelip çatan düşünceyle yerinden ani bir hareketle kalkıp kontrol konsolunun başına seri biçimde geçip bileğini uzatarak, ufak ekranda çıkan yazıları kontrol etmeye başlaması da o anlardan birisiydi. Çatılmış kaşlarıyla arkadaşının tedirgin davranışlarını kontrol ederken, gözleri bileğiyle buluşmuş, kolunun içinde göremediği lâkin orada olduğunu bildiği mikroçipe takıldı. Kendisini bildiğinden bu yana kolunda yer alan ufak çip; hayatını, tüm hayallerini, gelip geçen üzüntülerinden, sevincine kadar pek çok anına tanıklık edip anını kayıt ederken, kendisi hakkında ki en derin vukufları da içinde barındırıyordu. İki bin on yedilerde gündeme gelen proje, iki bin yirmilerde hayata geçilmesinden bu yana aktif olarak kullanılarak, büyüyen bir dalga misali gittikçe büyüyerek yayılarak kullanılmaya başlamıştı. Okullarda verilen verilerle devletin, zihinlere kondurulan klişe sözlerin altında yatan daha iyi bir hizmet ve güvenlik anlayışının göz boyamacadan ibaret olduğu düşüncesi, öfkesine alevlenmesine el verirken, Kazuki'nin kıvrılan hilal biçimli dudakları, merakını körüklemişti. "Güzel, henüz fark edilmemişiz. Ama eğer on dakika içinde geri dönmezsek birileri koca adamın yokluğunu fark edebilir." Elini aracın konsoluna dokundurup, gideceği yerin verilerini gererken alacalı bakışları, ekranda yer alan göstergeye bakıp yazıları doğrular biçimde tasdik etmişti. "Şimdi söyle bakalım bölüm on dörtte ne işin vardı? Oranın yitik ışıklar şehri olduğunu biliyorsun." Nam-ı diğer ölüler kenti; diyerek içinden geçirdi Kazuki. Yaklaşık elli yıl önce ortaya çıkan göktaşıyla harabeye dönen şehir, atmosfere yol açan zehirli gazlar sebebiyle boşaltılmış ve pek göktaşının meydana getirdiği hasar sonucu ortaya çıkan teknik sorun sebebiyle bölgede yaşayan çoğu kimsenin bilekliğinde ki çipler çalışmaz hala gelmişti. Birkaç ay sonrası yürütülen çalışmalarla 'küre' olarak adlandırılıp karantinaya alınan bölgeyi, temizlemek adına dışarıdan sağlanan oksijenle bölgeye girişler resmi olarak yasaklanmasıyla, halk arasında 'isimsiz' olarak adlandırılan çipsizler ile kaçakçıların yuvası haline gelmişti. 

"Sadece kafamı toparlamak istemiştim. Tüm bunlardan biraz olsun uzaklaşmak…" Son kelimesini söylerken çipin bulunduğu bileğini göstererek, sözcüklerinin arkasındakileri vurgulamaya çalışmıştı.  "Bir kukladan farkımız yok Kazuki. Bazen bana hiç düşünmediğini söyleme sakın. Özgürlüğü, Dünyayı, geldiğimiz yeri." Kolunu pencereye yakın olan koltuğa dayayıp milyonlarca ahterin dans ettiği uçsuz lavicert boşlukta gelip geçen araçların akışlarına bakarak, sis içinde boğulur izlenimi veren ışıltı evrenin akışını seyretti sessizce. "Bazen,  ama biliyorsun yüz sene evvel küresel ısınmadan suların yükselip artık ana karaların yok olmaya başlamasıyla, insanlar umutlarını son çare olarak su kaynağı bulduğu gezegenlere kaçmakta buldular. Eh, ne derler bilirsin suyun olduğu yerde hayatta vardır. Üstelik burası o kadar da kötü sayılmaz. Dünya'da kalanların su üstü şehirleri yaptığını işittim." İçten sıcak gülümsemesini bir kez daha dudaklarına kondururken, arkadaşının kendisini teselli etmeye çalıştığı bilinciyle pencereden ayırmadığı derin mavi gözleriyle kayıp geçen ışıltılara bakarak mırıldandı belirgin bir ses tonuyla. "Mavi yine de güzel olmalı."

20 yorum:

  1. Şu an için sadece giriş bölümünü okuyabildim, okumak için tekrar geleceğim :)
    Hımm bilim kurgu seviyorsan Ray Bradbury kitapları seviyorsundur sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2001 ve ötesini okumuştum yalnız, diğer kitaplarına göz atmamıştım. Robert Jordan zaman çarkı serisi olsun, Dean Devlin ile Roland emmerich'in yıldız geçidi serisi olsun, beğenerek okuduğum ve izlediğim kitapla, filmlerdendir. ^^

      Sil
    2. Gri, renk olarak bana çok ilham verir. Hatta az önceki yazımda da başroldeydi. Seni de harekete geçiyor gibi :)
      Güzel yazı :))

      Sil
    3. Bilgisayar başına henüz şimdi geçebildim ve mutlaka bakıp okumalıyım!
      merak ettim epey bir yazını. ayrıca, evet. birazcık öyle olduğunu söyleyebilirim aslında. ^^
      bundan evvel de yine gri'yi baz alarak yazdığım bir yazı vardı. gerçi bunda renkleri konu edinmemiştim aklımda iki yüz yıl sonrası vardı lakin ne hikmetse renklerde arada kaynadı. neyse, renkler hayatın tuzu biberidir derler.

      Sil
  2. River sen naptın döktürmüşsün! Gerçekten çok çok beğendim okurken içine kapıldım. Cümleler gerçekten ustacaydı. Bi ara acaba kitaptan falan mi diye düşündüm sonra mimi okudum sen yazmışsın *-* Gerçekten yeteneklisin *-*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. *yanakları pembiş pembiş olur* şimdi şu yorumun karşısında ne desem inan bilmiyorum Elif, derler ya kelimeler mum misali sönüp gider, tükenir zaman içinde diye. işte o anı yaşıyorum. ama sevinçten. nazik yorumun için çok, çok teşekkür ederim. beğenmene sevindim. ^-^

      Sil
    2. Rica ederiim :3 Blogunda daha nice böyle güzel yazılar görmek dileğiyle... :3

      Sil
  3. Çok uzun olmuş okuyamadım ama okuyacağım birazdan. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. elbette, dilediğin vakit. :)
      hem fikriyatını duymak beni mutlu eder. ^^

      Sil
  4. ahh, yine hikaye tadında çok güzel bir yazı olmuş bu. Ben çipleri unutmuşum yazmadan önce aklımdaydı :D ee sen bunu devam ettirsem al sana bilim kurgu roman :)
    off ama hüzünlendim ya 200 yy sonra şimdikinden daha daha güzel bir dünya olsun, bunlar çok üzücü. Ama seninki değil benim istediğim ütopya oluyor sanırım. Bu gidişle 200 yıl sonra bu hikayen sıradan bir günün özeti olacak belki de...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. benim de sonradan aklıma gelen nice düşünce oldu ama ardından millet okurken bıkmasın dedim. gerçi yazarken de okuyan olur mu diye şüphe etmedim desem yalan olacak. öte yandan ne hoş, bir açıdan tamamlamışız birbirimizi örtüşen fikirlerle. :)
      vede kesinlikle. böyle karnaval alanı gibi cıvıl cıvıl olsun iki yüz yıl sonra. mesela senin yazdığın ütopik iki yüz yıl sonrasına bayılmıştım, okurken samimiyim çok keyif almıştım. gayet mizahi vede hoş anlatmıştın. ^^ benim ki biraz ütopyadan ziyade distopyaya kaçmış. buradan anladık ki; iki yüz yıl sonra benim ellerime kalmış olsa dünya namına bir şey kalmayacaktı.

      Sil
    2. Aslında senin yazın daha gerçekçi olmuş.. Ne kadar inkar etmek istesek de görünen o ki, pek güzel şeyler beklemeyecek dünyayı :( Ama umalım biz yine de iyi şeyler umalım ve iyi şeyler olsun.

      Sil
  5. Merhaba; keşif etkinliği sayesinde buldum sizi. Ben de beklerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. elbette, memnuniyetle. hem yeni bloglarla tanışmak benim de hoşuma gidiyor doğrusu. :)
      hoş geldiniz bu arada.

      Sil
  6. yau sen naptın. ayrıca biliyodum senin beyin kıvrımlarının ilginç olduğunu, çok kıvrık olduğunu. mim derken öykü, şiir derken roman yazıyon sen evet. ama sende hep bir esrar var dilinde yani. bak amerikan yazarları gibisin sen. stephen king ve benzerleri. yani normal bir hayat sürerler. hayat işte. okul yemek vb. ama yazarken başka olurlar. bi kurgu dünyasına geçerler. sende bu var yaaaa pışşık sen bilmiyodun bunu işteee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. um... yok hiç o açıdan düşünüp bakmamıştım açıkçası. böyle düşünmen beni ziyadesiyle sevindirdi, üzerime teletabis havası çöktü desem yeri olur. güzel düşüncelerin için gönülden teşekkürler deep. :)
      üslubumda gizem var mıdır yok mudur benim için muamma olsa, stephen king konusunda katılıyorum, adamın öyle bir üslubu var ki,yazarken sanki başka bir dünyaya geçiş yapan bir geçit bulmuşta orada ki gözlemlerini kaleme almışçasına kurguluyor. ^^

      Sil
  7. Deeptone katılıyorum Riv! sen bir tuhafsın, doğru tespit etmiş. O betimlemeler ne öyle, sağlamdı, atıflar falan :) kime niyet kime kısmet olmuş bu da Dreamella da doğru diyor, roman da olurdu bu, bu gazla devam etseydin :) Kalemine aklına fikrine sağlık... Dreamella pasladı bana da ama sizin bu destansı halleriniz karşısında ben o çıtayı hayatta yakalayamam! Bana da 'Yukarı gelsene' kim diyecek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aa neden öyle diyorsun. bence harika yazıyorsun. ebrar'ın fotoğrafı için yazdığın yazıyı unutmadım. her bir satırı aklımdadır. şahsen bu mimi de yaparsan eğer harikalar yaratacağına şüphem yok. :)
      vede hoş geldin kore fenomeni. şehir dışına çıkacağından bahsetmiştin. ^^
      umarım keyifli bir gezi olmuştur senin için. uzun zamandır etrafta görünmeyince yapacağın gezi aklıma geldi. ayrıca, söylediklerimde samimiyim, bence çok güzel yazıyorsun, oldukça samimi bir üslubun var.

      Sil
    2. Teşekkür ederim Riv.! Bilmem tırstım bu mim için ;)
      Şehir dışında oluşum pek gezi amaçlı değildi, hastane işleri falan, memleketteydim. İşte ara ara girip okuyup yorum yazabildim, yeni geldim, hoş bulduk ;)

      Sil
  8. kalemine kuvvet :) Bu arada Blog keşif etkinliğinden geliyorum. Sizi takibe aldım bloğuma da bekliyorum bloğum için tık tık

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz