Ana Sayfa Kalemimden Animeler Kitaplar Mangalar Filmler Diziler Mimler

30 Ocak 2016 Cumartesi

Mim: Gitmek istediğiniz hayali dünya?


Kocaman, kocaman merhabalar, evet bu aralar mimlerden gidiyorum fakat birisi beni mimlediğinde ve hoşuma giden bir mimse bekletmeyi hiç sevmiyorum. Gerçi yapacağım bir yığın mim duruyor, hepsi aklımda ama bendeniz kaplumbağa hızlı ninja bunu nasıl başarabileceğimi hiç bilmiyorum. Olsun, yıkılmadık, ayaktayız! Dahası kocaman yarınlarımız var. -pekâlâ dramatize etmeye gerek yok. abarttım kabul.- Bonghwang beni çok tatlı bir mime mimlemiş! Görünce pek sevindim. Açıkçası baştan diyeyim. Bu defa mimlediklerimi evvelden haberdar ediyorum, yazının sonunda değil. Şu yazımı okuyan tüm arkadaşlarımı mimledim! Zira herkesin bahsetmek istediği kocaman hayal dünyaları olduğuna eminim. 

28 Ocak 2016 Perşembe

Mim: Yayınevleri


Selamlar herkese. ^^ Sevgili İrem beni çok güzel bir mime mimlemiş! Bir kitap sever olarak görünce çok sevindim şahsen,  aslında dün gece yapmaya başlamıştım lâkin günüm epey maratonlu geçtiğinden yayınlamak için fırsat bulamamıştım. Şu an da birkaç yazı üzerinde birkaç düzenleme yaparak ancak fırsat buldum. Öncelikle İrem'e çok teşekkür ederim, yazarken eğlendim, hem kütüphanemde ki kitaplarımla da ilgilenmiş oldum.

25 Ocak 2016 Pazartesi

Manga: Vanitas no Carte




Birkaç ay evvel belki Pandora Hearts Mangakası Jun Mochizuki'nin yeni serisi Vanitas no Carte hakkında ki mini duyurumu hatırlayananız belki çıkar. Çıkmazsa da problem değil çünkü burada hakkında bolca gevezelik yapacağım bu serinin. Seksen dört sayfalık koskoca ilk sayısı ile beni delicesine mutluluğa sürükleyip bir anda bitmiş, bugünde taze, taze bölümünü okuyup bitirmişken buraya çene çalmadan duramadım. Bu arada diyeyim, karakter tanıtımları kısmında bol, bol spoiler verebilirim, sonradan Riv koca 130 küsür sayfayı yazmışsın bize ne kaldı okuyacak diye yakınmayın. 
Adam: iyi dinle, mon chaton.* (kedicik) -gerçi pek emin değilim bunda kimi yerlerde 'kitten' kullanılırken kimi yerlerde 'my cute kitten' terimi geçmekte. Fakat ben kedicik olarak kullanmayı uygun buldum.-

'Gerçek adının' birisi tarafından çalınmasına izin vermemelisin. Gerçek adın senin 'varlığın'. Adın senin... hayatın.  

(Birinci bölüm, sayfa:1)

24 Ocak 2016 Pazar

Kitap çekilişi; (Sebo'nun Günlüğü) & birkaç şey;


Hayatımda attığım en uzun başlık olsa gerek, aslına bakılırsa karmakarışık diye kısadan hisse bir başlık atmak vardı içimde, çünkü bu konun hayli karışık bir hâl alacağına rağmen tükenmeyen iç sesimin fısıltıları eşliğinde şu yazımı yazarken diğer bir yandan kafamın içinde sürü haline gelmiş sesleri susturmayı çalışıyorum. Birkaç şey demiştim; ama önden evvel ilk güzel haberden başlamak istiyorum. (Jedi'ler aşkına! Hep böyle birkaç havadisi peş peşe sıralayıp iyi mi, kötü mü demek istemişimdir, tabii şu an konumda kötü havadislerin vızıltılarına ilişkin bir şey yok ki; bence bu iyi.


İyi haber mi, iyi haber mi? 


Daha fazla saçmalayıp konuyu uzatmadan ilk Sebo'nun Günlüğü Blogunda Sebra'nın çekilişini haber vermek isterim. Bol sürprizli ve bir o kadar da güzel bir çekiliş düzenlemiş sevgili Sebra, şahsen şu yazıyı okuyan her arkadaşın Sebra'nın çekilişine katılmasını daha doğrusu bloguna uğramasını tavsiye ederim. Zira hakikatten çok samimi bir blogu var Sebra'nın. Bu arada çekilişin resmini de bir fikir almanız içinde buraya koyuyorum. Dileyen olursa Sebra'nın blogunu üstte verdiğim linkten ziyaret edip daha da ayrıntılı öğrenebilir. 

Son Katılım: 13 Şubat.

Bir diğer konu ise buraya yazmamıştım, yazma gereği duymamıştım fakat iki buçuk ay öncesi başladığım çizim kurusuna ara vermek, rahatsızlığım ve derslerim açısından bırakmak zorunda kalmıştım. Bu durum beni hayli bir üzmüştü, çünkü Mart ayında açılacak sergiye bir tanede olsa kendi çizimlerinden katmak hedeflerim arasındaydı. Tam üç hafta evvel tekrar kursa dönüş yaptım, zaten hoca da kursa kaydımı aldırmadığımdan, yalnız ara verdiğimden devam edebileceğimi söyledi. Umarım da yeniden bırakmak zorunda kalmam. Bu da kendime adanmış iyi haberim olarak şu satırlarda zaman içerisinde maziyle eskiyip kalsın. Bunun haricinde hayat güzel, daha ne olsun? ^^






22 Ocak 2016 Cuma

Notlar dizisi, vol IV.


...derdini denize at, bırak kayalıklara salsın. Çünkü deniz derdini kayalıklara anlatır. Bu nedenle soğuk ve serttirler; kendilerine anlatılan dertlere katlanabilmek için.
-River 

İşin aslı Kore, Merve ve Esra & Beyza'nın mimi yapmak için sayfayı açmıştım, ama bugün üzerimde dolanan görünmez bulutlardan bu denli samimi bir mimi katletmek istemediğimden bir süre daha ertelemek zorunda kalacağım. Kusura bakmayın kızlar. 

Uzun zaman evvel buraya bir ara yazdığım oluşturduğum rpg karakterlerinin kurgularını paylaşıyordum. Onlardan biriside tam üç buçuk senedir hikâyesini yazdığım Harley. Açıkçası Harley şu vakte kadar benim hem sahip olmak istediklerim, hem de olduklarımı aşıladığım yegâne karakterlerden biri. İlk defa oluşturduğum bir hayali karakterlerin zevklerin, kendikimle örtüştürdüğümü bilirim. Aslında Harley hakkında söyleyebileceğim epey fazla söz var, ama kısaca bu hanım kızımızı sevdiğimi bilin. Uyuşuk, üşengeç hatta işlettiği barda işe aldığı eleman üst katta uyukladığı vakitler çalışanlarının birisinin gelip, "son işe aldığın eleman üst katta şekerleme yapıyor" diye atarlandığı vakit "bırak yapsın çocuk, ağzımız tatlanır" diye vurdumduymaz bir hal alan bir karakter. Eh, bu iyi mi kötü mü açıkçası bilemeyeceğim, sanırım kimi anlar yazı ile tura arasında gidip gelerek, vukufun enginliğinin seslendirdiği nidaları, bir hiçlik ile takas etmek o kadar da kötü olmasa gerek? Ama bazen Harley’nin hikâyesini kaleme alırken vurdumduymaz tarafının bende olmasını arzulamıyor değilim. Belki birazcık bencillik gibi gelebilir, lâkin ufacık bir parçası ben de olsa belki de şu an nedenini dahi bilmediğim görünmez kara bulutlarla çevrelenmezdi etrafım. Neredeyse bir buçuk sene evvel Harley'nin geçmişinden bir kareyi kaleme alırken büyük annesi üstte yazdığım nasihati vermişti hanım kızımıza, o an deniz kadar derin olmalı insan diye düşünüyordum. Belki deniz kadar derin olsa o koca deryası arasında kaybederdi ruhuna sinen fırtının izlerini, savururdu dalgalarıyla kayalıklara. Tabii tüm bunlar o zamana ait düşüncelerimdi. 

20 Ocak 2016 Çarşamba

Ufak bir çekiliş. (Sona Erdi)

Merhabalar herkese! ^^ 
Evet, ilk defa çekiliş faslına atılmış bulunuyorum, aslında bu tarz bir olayı yılbaşında yapacaktım lâkin çekiliş için kullanılan random bilmem ne faslını *hatırlayamadı* bir türlü çözemediğimden o vakitler havada kalmıştı. Ben de geçenlerde hikâye etkinliği sonucu olayı çözünce, 'tamam Riv, bu işi kıvırdın' sevinciyle aklımdakini hayata geçireyim dedim. Tamam, tamam pek düşlediğim gibi olamadı, keza yeni yılda daha farklı bir şey düşlemiştim, ama o bana kalsın. Belki seneye buralarda olur da çene çalmaya devam edersem o vakit görürsünüz. 
Söyledim mi bilmem demeyeceğim, demediğimi adım gibi farkındayım. Geçen hafta kitaplarımı dağıtmaya başladım. Doğru duydunuz. Okumadığım, kütüphanemde biblo gibi duran kitaplarımdan bir kısmını çevremde ki arkadaşlarıma verirken, diğer bir kısmını ise sahaflara götürmüştüm. Zira kitabın anlamı benim için bir biblo değildir, ara sıra açıp tekrar o satırları yeniden göz atıp, vaktimi aynı keyifle geçirebileceğim bir hadisedir. Ee haliylen kimi kitaplarda düşlediğim gibi olmayınca, bir kere okumamın ardından seneler boyu rafları boş boş süslediğini fark ettim. Lâkin ne yazık ki bu çekiliş işi eve gelince aklıma esti. Şu an keşke sahafların yolunu tutmasaydım diye içimden bir kez daha geçiriyorum da, benim iç sesimi kenara atalım. Nitekim lafı uzattıkça uzatıyorum. 

18 Ocak 2016 Pazartesi

22 Blogger 1 Hikâye / Bölüm 2: âlem-i eşbâh




Hazır mı? Bu nasıl bir sualdi böyle? Zihni küçük bir çocuğun oyun alanı gibi dağınıkken nasıl olurdu da kendisinden bir yanıt verilmesini umabilirdi. Geceyi çalan parlak parlament mavisi bakışlarını huzursuzca şoför koltuğuna oturmuş genç adama yönlendirdiğin de, aracın kısa süre içerisinde çoktan yola koyulduğunu fark etmişse de, kayıp yapboz parçalarını andıran zihnin labirentin de kaybolmuşken bir an zaman kavramının kendisinden alındığı hissi omuzlarına çökmüştü. Zira su damlası biçimli, derin mavi gözleri şoför koltuğunun yanındaki pencereye kaydığında görebildiği yalnız dipsiz bir karanlıktan ibaretti. Geceyi süsleyen ışıltılı kandiller varlıklarını gizlemiş, sanki okyanusa atılan küçük taşlar gibi dibi boylayarak gözden uzaklaşarak geriye, tekdüzede tonuyla sınırları ortadan kaldıran okyanusun koca hiçliğini sunmuşlardı. Elbet ortada ne okyanus vardı, nede dibinde ışıltılı yıldızlar. Sahip olduğu tek şey… Ah, kahretsin; daha kendi adını dahi hatırlamayıp neden sokağın ücra köşesinde uyandığını bilmezken sahip olduklarını nereden bilecekti? Araçtan yansıyan beyaz ışık huzmesi, geceyi silip süpürgen ateş küresiymişçesine Arnavut taşlı yolların sokaklarını mesken eden belli belirsiz suretlerini aşikâr etmişse de, bu suretler sönmek üzere olan cılız bir mumdan farksız, seraplığın beldesinin hayaletleri olup bir görünüp bir kayboluyordu. Kız aracın hızından mı yoksa gerçekten bir an yanlarından kendilerine yetişmeye çalışan canlı gölgeler mi olduğunu anlam veremeye çalışırken, çoktan unutmuştu genç adamın kendisine tesaülünü. Adamın dolgun yapılı dudaklarının arasındaki sigara kapalı olan aracın çevresini duman altında bıraktığından, etrafınızı sisin çöktüğünü hissettiriyordu. Belki de bu nedenle olamayan sanrılar görmeye başlamıştı gözleri. Huzursuzca ciğerlerine kirli havayı çekerken adam; gece kadar koyu, kuzguni saçlarının perçemleri altından çattığı kaşlarla ayna bakış atıp kızın kendisini görmesini umarak yeniledi sözcüklerini.

13 Ocak 2016 Çarşamba

Asya'nın Leydisine Teşekkürler


Sevinçler, sevinçler, sevinçler...
Etrafını bahar sarmalamışçasına ruhunda ki çiçeklerle doluşan Riv'den merhaba! 
Dün geceden beri yerimde Meksika fasülyesi yemiş eleman gibi zıplayıp duruyorum resmen. Ehem, evet şu an çok yersiz bir benzetme oldu kabul, hatta yazıya daha başlamadan ufaktan saçmalamışta olabilirim, lakin mutlu olduğumda kelimeler benden kaçıyor, dahası sevincimi ifade edecek kelime bulamıyorum, hepsi yetersiz geliyor. Hoş bir şey mutlu olmak, ve dahası çevrenizde sizi mutlu edecek kişiler, hadiseler varsa. Bloguma uğrayıp şöyle bir bakıp kaçanlar, yada ne yazmış bu kız diye uğrak edenler az çok evvelki temamı hatırlarlar. Hah, hatırladınız mı? İşte şimdi lütfen onu unutun. Çünkü daima bu sayfanın yaz sıcaklığında, rengarenk hatırlanmasını isterim. Bunun için de Merve'nin benim değişimle Asya'nın Leydi'se çok teşekkür ederim. 

Merve bıkmadan tüm isteklerimi dinleyip, her biriyle o kadar uğraştı ki; şahsen kendisine nasıl teşekkür etsem pek emin değilim. -ve itiraf ediyorum Merve, dün sen şablon düzenlemesi yaparken sayfayı yenileyip yenileyip durdum. Aşama aşama izledim. Ve her bir yenilikte kendimi ne kadar güzel olmuş demekten alıkoyamadım-  Hani mutluluğu koli ile satamazsınız derler ya, Merve işte bunu hakikatten yapabiliyor ve onun gibi birisini tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum. ^^ 
İyi ki varsın Merve, dilerim çevrene dağıttığın koca koca mutluluklar gibi senin de yaşamında bahar hiç eksik olmaz. İşin aslı bu tarz yazılarda hiç iyi olmamışımdır, ondan şu an bile "ahaa Titanic'e döndürdün bir teşekkürü bile Riv." diyerek Titanic'in kaderini taşıyan satırlarımdan, herkesi filikalara davet edip sonlandırıyorum.



gif tumblrdan alıntıdır.

11 Ocak 2016 Pazartesi

Anime: Kino No Tabi


Kino: Biri bana neden seyahat ettiğimi sorarsa gezgin olduğum için derim.
Hermes: Böyle yersiz bir cevap verdikten sonra yumruk yersen, kimseyi suçlayamazsın.
Kino: Sanırım öyle.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz